DÜNYANIN MEDYA TEKELİ DISNEY

 

Disney’in son yıllardaki korkunç yükselişi insanları, kurumları ve hatta devletleri dehşete düşürdü. Açılan anti-tröst davalarının haddi hesabı yoktu. Çocuklara yönelik içeriklerini daha genel kitleye yayma stratejisi üzerine gitmeye başladıkları dönemden beri yükselişlerini devam ettirdiler. Şirketin toplumsal sorunlara, popüler kültürden yararlanıp, çoğunluğu üzmeyecek yapımlar ortaya çıkaralım düşüncesi bana kolaya kaçmak gibi gelse de buradan kar amacı güden bir tüzel kişiliği de eleştiremeyeceğim. Disney toplumun nabzını tutan orijinal içerikler üretti. Disney yapım şirketi küçükleri hedef alarak ürettiği çizgi filmlerinden kar ettiği paralarla satın alımlar yaptı. Bu satın alımlar sonucunda kapital sistemde 100 yıldır yoğurulan şirket yapısıyla doğru yönetimler yaptılar. Bu da satın alımlarının hepsini karla sonuçlandırdı. Öyle bir hal aldı ki bir yerden sonra önü alınamaz bir büyümeyle karşı karşıya geldi. Şimdilerde net geliri ve hisse değeri olarak son iki yıla göre oldukça geri düşmüş olan şirketin geçmişine, yapılan hatalara ve entrikalara değinelim istedim. Bu bir biyografi detayında olmaktan çok şirketin yolculuğu ve bugününün değerlendirmesidir.

Çizgi Filmcilikten İmparatorluğa

Walt Disney mütevazi animasyon şirketini kurmadan yıllar önce çiftçi bir ailenin çocuğuydu. Babası matematik ve dil bilgisine yönelmesini istemiş olsa da, kendisi teyzesinin vermiş olduğu eskiz defteriyle kafayı bozmuştu. Boş vakitlerinin neredeyse tümünü bir şeyler çizerek geçiriyordu. Bu konuda babası, öğretmeni ve çevresi tarafından durmadan baskıya mazur kalıyordu. Babasının hastalığı sonucu taşındıkları şehirde arkadaşlarıyla oyuncu olma hayali kuran Walt, bir gün sinemada film makarasının nasıl çalıştığını gördü ve bunu çizebileceğini düşündü. Animasyon o zamanlar zaten biliniyordu ancak Avrupa’da daha yaygın olmakla birlikte, çoğunlukla elle çizerek yapılıyordu. Farklı teknikler 1895-1920 yılları arasında popülerleşip kullanılır olmuştu. Çevresinden gördüğü baskıya dayanamayarak 16 yaşında askere giden Walt, orada çizimlerine devam etti. Askerden döndüğünde kısa animasyonlar üreten bir şirkette abisinin hamilikartı sayesinde işe başladı. Hayatındaki kırılma anı burasıydı. Çünkü burada Ub Iwerks ile tanıştı.

Disney Kardeşler Şirketi

Walt o zamanlar aylık 50 dolar maaşla çalışan bir animatördü. Ub ile birlikte masadan kalkmadan bütün gün çiziyorlardı. Bu çalışma temposuna rağmen kötü yönetimden nasibini alan stüdyo, şartelleri indirme kararı aldı. Batmadı fakat küçülmeye giderek Walt ve Ub’ı işten çıkarmaya sürükledi. Aylar sonra Walt, Ub ile konuşurken “ikimiz de yetenekli insanlarız kendi stüdyomuzu kuralım” dedi. Gazetede okudukları haberleri alıp hicivle harmanlayarak komik animasyon filmleri üretme kararı aldılar. Gazetelere o zamanlar telegram dendiği için animasyonlarına Laugh-o-gram dediler. Animasyon sektörü o zamanlarda çok kar getiren bir sektör değildi. Çizim usulüyle üretilen animasyon makaralarının santimi başına sent karşılığında sinema salonlarına satılıyor ve oynatılıyordu. Walt ve Ub da ilk filmlerini şehirdeki sinema salonuna 30 santimetresi 30 sente sattılar. Bu noktada aslında Disney şirketinin temelleri atılmış oldu.

İyi Animasyon Kötü Yönetim

Yöneticilik göründüğü kadar kolay bir iş değil. Sorumluluklar, herkesin kaderinin pamuk ipliğine bağlı olduğu kararlar, yanlış yapmanın verdiği kaçınılmaz sonlar... İş ne kadar büyük olursa risk de arttığı için yöneticilik profesyonel, işi bilen insanlar tarafından yapılması gereken bir uzmanlıktır. Walt satış için gittiği sinemada ilk satışını heyecanından dolayı maliyet üzerinden yaptı. Bu da doğal olarak kendisine ve şirkete kar getirmeyecek bir durum. Neyse ki filmlerin başarısından sonra Laugh-o-gram şirketinde gelecek gören yatırımcılar sayesinde şirket yükselişe geçti. Dört animatör ve yeni, daha geniş bir stüdyo ile çalışmalarına devam ettiler Melek yatırımcı kültürü o zamanlar oturmadığından bu paralara daha çok borç diyebiliriz. Borç yiğidin kamçısı derler ama Walt için gerçek bir kamçı oluyordu.

Kendi Kanımla Çizilmiş Kareler

Walt çaresizlik içinde dönemin sükse yapan Hollywood animasyonu Kedi Felix’in çizeri ve yapımcısı M.j. Winkler’a mektup yazarak yeni animasyon tekniğinden bahsetti. Winkler kendisine bu teknikle bir animasyon görmek isteyeceğini belirten olumlu bir mektup yazdı. Walt live action animasyon tekniğini kullanarak ürettikleri Alice Komedileri animasyonu ile yola koyuldu. Bu teknikte kamera ile çekilen insanların üzerine veya arkasına çizilen kareler ile animasyon daha akıcı ve gerçekçi görünüyordu. California’ya giden Walt, film stüdyolarında yaptığı gözlemlerde ışık, makyaj, set vs. her biri için farklı kişiler çalıştığını ancak animasyonda bunların hepsini iki kişi ile yaptıklarını bu yüzden de bu filmleri sanki “kendi kanımdan çizilmiş gibi” olduğunu hissettiğini söylüyordu. Winkler da Alice filmini izlediğinde daha önce buna benzer bir şey görmediğini ve çok eğlendiğini söylemişti. Yani gerçekten çağın ötesinde başarılı animasyonlar yapan Walt, Winkler’ın da yardımıyla California’da yeni ve daha nitelikli animasyon stüdyosunu açtı. Disney Brothers yayın hayatına başlamıştı.

Sende Yöneticilik Vasfı Yok

Walt telif hakkını da satarak başka bir hata yaptığı Alice Komedileri animasyonundan neredeyse hiç gelir elde edemiyor ve yine batışın eşiğine geliyordu. Harcamalar çok fazla ve o zamanlar animasyon işi sirk işletmeyle aynı görülüyordu. Basit bütçelerle alelacele yapılıyor ve hızlıca tüketiliyordu. Walt Disney o zamanları “animasyonun emekleme dönemleri” diye adlandırmıştı. Winkler işin distribütörlüğünü üstleniyordu. Kazanıyordu. Karın küçük bir kısmını Disney ile paylaşıyordu ve Disney Brothers’a çok fazla karışıyordu. Bunun üzerine Walt, Universal ile birebir görüşme yapmak istedi. Böyle bir durumda Winkler aradan çıkarsa direkt olarak dağıtımcı ile anlaşma yapabilir ve karın yarısını kendine alabilirdi. Bir diğer olasılıkta ise anlaşma olmaz. Winkler bunu öğrenir. Disney ile çalışmayı bırakır ve şirket sonsuza kadar tarih olurdu. Her durumda risk taşıyan bu karar şirkette bir kırılma yarattı.

Her Şey Bir Fare İle Başladı

Şirket anlaşacak stüdyo bulamadı ama Walt sevgili faresine kavuştu. Bir yıldıza bakarak dilek tuttuğunu söyleyen Walt “Her şey bir fareyle başladı.” diyerek Disney’in ikonik Mickey Mouse karakterine hayat verdi. O noktadan sonra dağıtımcılar sıraya girdi. Büyük hit olan Mickey Mouse ile Walt işleri büyüttükçe büyüttü. Walt Disney 26 Oscar ödülü kazanarak sinema tarihine adını yazdırdı. Bunlardan ilki dünyanın ilk animasyon filmi Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (1937) oldu. Tabii bu başarıların hiçbiri tesadüf değil. Walt Disney kendi yetenekli olmasının yanı sıra, yanına çok doğru kişileri almıştı. Örneğin kardeşi Roy tüberkülozdan ölmeden önce 1971 yılına kadar şirkette CEO görevini gerçekleştirdi. Kendisi en başarılı yöneticilerden biri olarak görülür. Ub Iwerks Mickey Mouse’dan sonra Oscar ödülü kazandı ve bugün hala en başarılı animatörlerden biri olarak anılır. Animatörlerden Friz sonrasında Warner ile Bugs Bunney, Duffy Duck gibi çok önemli animasyonlara imza attılar. Yani Walt Disney şirketi animasyonun altın çağında devlerin omuzlarında yükseldi.

Disneyland İle Doğru Atılmış Adımlar

Disney 1.5 milyon dolara mal ettiği Pamuk Prenses’ten 8 milyon dolar hasılat elde edince bunu yatırıma çevirmek istedi. Bu 1937 yılına göre oldukça yüksek bir miktardı. Daha büyük animasyon filmleri yaparak bu parayı katladılar ve bu animasyonlarla çocukların hayallerine giren bu karakterleri canlı görüp eğlenebilecekleri bir tema parkı hayalini 1955 yılında gerçeğe dönüştürdüler. Walt Disney bizzat hayalindekini mühendislere aktardı “Disneyland’ın dünyadaki en inanılmaz yer olmasını ve içinde parkı boydan boya gezen bir tren olmasını istiyorum” dedi. California’da açılan parka dönemin Amerikan başkanı Ronald Reagen’ın katılımıyla büyük bir ilgi oldu. Yıllık 18 milyon ziyaretçiyi gören devasa park 1968 yılında 65 milyon dolar kazanarak tema parkı kültürünü tüm dünyaya yaymaya başladı. Dünyanın farklı yerlerinde birçok noktada bulunan Disneylandler ülkelerin turizmini bile önemli ölçüde etkileyen tema parklarıdır. Pandemide çok kan kaybeden bu parklar yeniden hizmete açıldığından beri olağanüstü bir talebe maruz kalmakta.

Pixar Satın Alımı

Animasyon yapım türleri bilgisayarın hayatımıza girmesiyle değişti. 1974 yılında Alexander Schure adında bir animatör, bilgisayarında tasarlamaya başladığı grafiklerle animasyon yapmaya başladı. Sonraları Computer Graphics Lab. olarak bilinen küçük girişim dönemin en büyük iki sinemacısı tarafından keşfedildi. Cappola ve Lucas projeyle ilgilendiler ve onları Lucasfilm’in çatısı altına aldılar. 1986 yılına kadar Lucasfilm için bilgisayar destekli görsel efektler üreten firma 1985 yılında Apple’dan ayrılan Steve Jobs tarafından satın alındı. Çeşitli yerlere küçük animasyon filmleri üreten stüdyonun kapısını Disney çaldı ve 1995 yılında Pixar işbirliği ile yapılan ilk film Toy Story geldi. Film tamamen CGI kullanılarak üretilmiş uzun metraj bir filmdi. Dünya çapında büyük başarı elde ederek 373 milyon dolar gelir elde ettikten sonra Disney/Pixar işbirliğiyle peş peşe birçok film geldi. Filmlerden ve stüdyodan çok memnun olan Disney 2006 yılında Pixar’ı 7.4 milyar dolara satın aldı. Bu satın alımdan sonra Disney çatısı altında çok başarılı işler yapmaya devam eden stüdyo her filmiyle gişeleri altüst ederek Disney’e karlı bir birleşme yarattı. Benim de en başarılı animasyon stüdyosu olarak gördüğüm Pixar son zamanlarda kendini tekrar eden sönük filmler yapsa da ne çıksa yenir kıvamında kaliteli bir stüdyo olduğunu düşünüyorum. Pixar Disney’in henüz mahvetmediği ender hazinelerden.

Marvel Satın Alımı

Çizgi roman satışlarının düşüşe geçmesiyle yıllar boyu yalpalayan Marvel 2009 yılında 4.24 milyar dolara Disney tarafından satın alındı. Bu satın alım Disney için en doğru atılmış adımdı. Şirket Marvel karakterlerini kullanarak üst üste çıkardığı başarılı filmlerle kar üstüne kar elde etti. Burada Disney’in yaptığı şey aslında basitti. Film yapmayı bilen çok tanınmamış iyi yönetmenlere ve yazarlara az para ve fırsat verdiler. Oyunculara ise çok para verdiler. Böylece filmlerin reklamı kendi kendine yapılıyordu. Filmler de o zamana kadar görülmemiş düzeyde kaliteli çizgi roman filmleriydi. Disney’in başarılı görsel efekt altyapısıyla birleşince Marvel karakterleri gerçeğe dönüştü. Oyuncular ikonlaştı, filmler iyileşti, efektler daha gerçekçi hale geldi. Bunlara bağlı olarak sinema değişti. Her seyirciye hitap eden Disney/Marvel filmleri gişeyi sallamaya başladı. Öyle ki Endgame filmine kadar MCU 20 milyar dolar gişe hasılatı elde edip devleşti. Sonuç olarak Disney yatırımının karşılığını aldı. Peki ya bedeli ne oldu? Thanos’un dediği gibi “Her şey.”

Sinema Bir Daha Asla Aynı Olmadı

Marvel filmlerinin sinema üzerindeki etkisi çok büyük oldu. Blockbuster kavramı yeniden şekil aldı. Yeni bir seyirci kitlesi oluştu. Bu kitle sadece CGI dolu süper kahraman filmlerini izler oldu ve doğal olarak her stüdyo süper kahraman filmi yapmaya başladı. Birbirinin kopyası bilgisayar efektinden oluşan karakterlerin dövüştüğü ve sonunda iyilerin kazandığı karbon kopya filmler doldu taştı. Aralarında gerçekten iyi, farklılaşmaya çalışan işler olsa da hepsi Disney temelliydi. Resmen kural koymuştu. Bu filmlerden başka film çıkınca ya zarar ediyor ya da bütçesini anca çıkarabiliyordu. Son yıllarda Disney de çıkardığı filmlerle kendini tekrar etmeye başladı. Bu yüzden Marvel filmlerinin de gişeleri git gide düşüyor. Bunun sebebi seyircilerin yeni şeyler istemesi ve Marvel’ın sürekli olarak seri üretim şeklinde aynı filmleri üretmesidir. Risk almadıkları sürece eski şaşalı günlerini görebileceklerini düşünmüyorum.

Star Wars’umu Geri Ver

Aynı Durum Star Wars için de yaşandı. 70’li yaşlarında olan efsane blockbuster sinemacı George Lucas daha fazla uğraşmak istememiş olacak ki Lucasfilm’i 4 milyar dolar karşılığında Disney’e sattı. Star Wars dünyanın en popüler ve gelir getiren markalarından biriydi. Lucas’ın bunu neden yaptığı sorulduğunda ailesiyle zaman geçirmek ve kızını yetiştirmek istediği söylendi. Belki de öyleydi, bilemeyiz. Lucas gibi her işini ince eleyip sık dokuyan bir adam için bu kadar dev bir evrende neredeyse 50 yıldan fazla süredir her alanda içerik üretmek ya da kontrol etmek yorucu olmuş olmalı. Star Wars filmleri, dizileri, oyunları, animasyonları, kitapları vs. her şeyiyle Lucas’ın kontrolü ve onayından geçerdi. Bunu satıp kurtulmak istemesini anlıyorum. Bu olayın bir de hayranlar tarafı var. Star Wars hayranları Lucas’a pre-qual filmler için oldukça öfkeliydiler. Filmleri sevmediler ve bu nefretlerini Lucas’a yıllar boyu hatırlattılar. Şimdilerde ise Disney’in yaptığı son üçlemeyle Lucas’ın en kötü işlerini arar oldular. Sonuç olarak hayranlar bu satın alımı protesto etseler de gerçekleştiğinden beri Star Wars içerikleri arttı. Artan içeriklerle birlikte kaliteleri de oldukça düştü. Mandalorian, Andor gibi güzel eserler görsek de Star Wars markası Disney tarafından, çoğunlukla fanlardan daha fazla para kazanma odaklı, sömürülen bir franchise oldu.

Fox Satın Alımı ve Medya İmparatorluğu

Disney’in her şeyi yutan dev bir medya imparatorluğuna dönüşme hikayesinin en büyük adımı Fox satın alımıyla başladı. Fox şirketi Murdoch ailesi tarafından yönetilen ulusal çapta bir medya şirketiydi. Türkiye’de de kendilerini Fox kanalıyla bilebilirsiniz. İlginç bir şekilde Amerika’da sağcı tarafçılık yapan şirket Türkiye’de solcu kesime yönelik yayın yapmaktadır. Murdoch ailesi tarafından yönetilen dev şirket Disney gibi birçok farklı ürüne ve hizmete ev sahipliği yapıyordu. Murdoch ailesi, özellikle Rupert Murdoch şirketi kendi istediği gibi yöneterek büyüttü. Succession dizisindeki Roy ailesi birebir Murdoch ailesinden ve Fox şirketinin yönetim anlayışından beslenen bir dizidir. Kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. Bu yönetim şekliyle bu günlere gelmiş olan medya şirketi çöküşe geçtiği sırada Disney bu fırsatı değerlendirmek istedi. Amerika’nın en büyük 6 medya şirketinden biri olan Fox 71.3 milyar dolarlık dev bir anlaşmayla Disney’e satıldı. Bunun etkileri tüm dünyada hissedilecekti.

Lale Devri

Satın alım sonrasında Disney, Fox film ve Tv stüdyoları, FX, National Geographic, Star India ve Hulu’nun büyük bir bölümüyle birlikte bir medya imparatorluğunu yiyerek daha da büyüdü. Tabii bu satın alım kolay olmadı. Serbest piyasayı kanun bellemiş Amerika, Disney’e tekel davaları açtı. Disney ve Fox gibi liberal sağcı iki dev medya şirketi hiçbir şeyi kaybetmeyecekleri gibi bunu da kaybetmediler. Bu noktada yolsuzluk vs. yapıldı demiyorum. Sadece hitap ettikleri kesim doğruydu ve bu hitap doğrultusunda da doğru adımlar attılar. Succession izleyenler anlamıştır umarım. Bu satın alımlarla Amerika’nın en çok izlenen kanalları Disney’in elinde oldu. Dünyanın en pahalı tema parklarına sahip olan Disney bunun yanında 40 otel, 11 park, 2 su parkı, 8 dev stüdyo, 6 plak firması ve 11 televizyon kanalına sahip ve yıllık 30 milyar dolar gelir elde ediyordu. Hali hazırda ABC, ESPN, Hulu, Fox, Freeform, FX, National Geographic kanallarının yayın gücü günden güne büyümekle birlikte şirketin karlılığına darbe vuran en büyük işi de 2019 yılında yayın hayatına başladı.

Disney+ Dönemi

Koskoca medyayı elinde tutmak kolay iş değil. Disney medyanın her alanında olmak istedi. Bu alanlarda da en büyük olmak istedi. En büyükleri alarak yoluna devam etti. Şuan çiftçi çocuğu animatör Walt’un kurduğu şirketten çok uzak noktada bir Disney var. Bu çaptaki bir şirket için hatalı adımlar atmak ölümcül olabilir. Pandemi döneminde dev bir büyüme yaşayan Netflix’in diğer mass media şirketleri tarafından taklit edilmesi kaçınılmazdı. Netflix’in iş modeli başta medya şirketlerinin işine gelmese de çağa ayak uydurmak zorunda bırakıldılar. HBO, Amazon, Apple, Paramount, Hulu ve tabiki Disney en büyükler olarak Netflix’in rekabetine ortak oldular. Pandeminin bitişiyle birlikle kan kaybetmeye başlayan bu sektöre asıl darbeyi seri üretim vurdu. Netflix modelinde her ülkeden, özellikle Amerika’dan, yüksek bütçelerle film ve dizi pompalamak vardı. Üretim hızlıydı çünkü abone kaybetmemek için her ay yeni içerikler sunulması gereken bir iş modeliydi. Bu seri üretimle birlikte niteliksizlik başladı. Seçici izleyici kitlesi başka platformlara kaydı. Disney de elindeki dev markalar ve orijinal içeriklerle bundan faydalanmak istedi. 2019 yılının yayın hayatına başlayan Disney+, Pixar, Marvel, Star Wars, National Geograpics ve Fox içerikleriyle zenginleştirdiği dev kütüphanesiyle yayın hayatına sağlam başladı. İlk yılında 73 milyon aboneye ulaşan Disney+ yıllardır yayın yapan Netflix’in 195 milyon abone sayısının bir sene gerisindeydi. Her ülkede kampanyalar ve dev bütçeli orijinal içeriklerle başlayan Disney, yine başarılı adımlar ardında kötü yönetimin kurbanı oldu.

Eğlence Sektörünün Geleceği

Disney CEO’su Bob Iger son dönemlerde çokça konuşulan bir isim oldu. Hollywood’da yazarların grevine oyuncuların da katılmasıyla birlikte bütün üretim durmuştu. Yazarların istediği sektörde gelir eşitsizliğinin bir nebze önüne geçmekti. Bob Iger’ın “biz onlara yeterince para veriyoruz” çıkışı durumu uzatmasıyla birlikte birçok stüdyoyu da anlaşmadan vazgeçirdi. Bu uzun grev sonucunda yapılan tüm projeler durdu. Planlanan hiçbir Marvel, Star Wars ve Disney+ işleri gelmedi. Bu dönemde abone kaybı yaşayan Disney+ 1,5 milyar dolar kayıp yaşadı. Bununla birlikte Bob Iger Disney’in Disney+ için diğer ülkelerde yaptırdığı işleri de durdurma kararı aldı. Bunlar Amerika işleri gibi uluslararası çapta abone getirmediği gibi oldukça da pahalıya mal oluyordu. Bundan nasibini Disney+ Türkiye ve Atatürk dizisi de aldı. Sonuç olarak Disney 2023 yılının başında 5,5 milyar dolarlık maliyet kısıtlamasına giderek 7 bin çalışanının işine son verdi. Zararla devam eden yıl sonunda 2021 yılında 185 dolar seviyesinde olan hisse değeri bugünlerde 84 dolar seviyelerinde seyrediyor.

Çevresel faktörlerin verilen yanlış kararlarla birlikte dev şirketlere verdiği zararların boyutu bu seviyelerde yıkıcı oluyor. Hızlı yükselişlerin düşüşlerinde çalışanlar zarar görüyor, işlerini kaybediyorlar. İçerikler tekelcilik ve seri üretim sebebiyle kalitesizleşiyor. Bununla birlikte hızlı tüketime alışmış tüketiciyi memnun etmek zorlaşıyor. Zorlaştıkça görsel, işitsel ve sanatsal kalite için bütçeler artıyor.  Disney gibi bir dev bile artık yetişemiyor, ayak uyduramıyor. Üretim çılgınlığındaki kaliteli içerikleri arayan tüketiciler de Disney gibi sanatı kalıplaştırıp sanayileştiren şirketlere galip geliyor. Umarım şirketler Netflix’in seri üretim mantığıyla üretilmiş dizilerinden ya da Disney’in Marvel mantığıyla üretilmiş filmlerinden fazlasını sunacak zamanı ve bütçeyi doğru kanalize edebilirler.

 

Kaynak;

Walt Before Mickey: Disney's Early Years, 1919–1928 by Timothy S. Susanin

Wikipedia, Forex, IGN

 

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar