BARBIE

 

Bir Barbie filmi çekilecek desem nasıl bir film beklerdiniz. Ben dünyanın en popüler oyuncak markalarından birinin filminin bir reklam filmi ve her kesime hitap eden bir çocuk filmi olmasını beklerdim ama Barbie filmi oldukça ilginç bir şekilde karşıma çıktı. Şirin bir oyuncak filmi beklerken feminizm, kapitalizm, ataerkillik, SJW eleştirileri barındıran akıllıca yazılmış yönleri olan, söyleyecek sözleri olan bir film buldum. Elbette eksikleri var fakat bir Barbie filminden asla beklemeyeceğim şeylere de sahip. Hadi detaylıca bunlara bakalım.

Dünyanın En Çok Satan Oyuncak Markası

Yarım asırdan fazladır oyuncak dünyasının en çok satan ve her daim güçlü kadın mesajıyla ön plana çıkan Barbie'nin gerçek hikayesi oldukça ilginç. Amerikalı iş insanı Ruth Handler tarafından kızının yetişkin bebeklerle oynamayı daha çok sevmesini fark etmesiyle Mattel’in kapısına gitmesi ve yönetim kurulu tamamen erkek olan Mattel’i ikna edememesi üzerine Almanya’dan getirdiği bir bebeği hayalindeki bebeğe dönüştürüp kızı Barbara’nın ismini vermesi ve Mattel’den onayı alması gibi bir hikayesi var. Detaylı dinlemek isterseniz The Toy That Made Us belgeselinin Barbie bölümünü tavsiye ederim. Böyle bir uğraş sonrası 1959 yılında piyasaya sürülen Barbie çeşitli yan ürünleriyle birlikte dünyanın en çok satan oyuncak markası oldu. Yoldan geçen birine sorsanız herkesin bileceği topluma birçok yönden mal edilmiş bir oyuncak. Böylesine popüler bir oyuncağın filmi bu kadar risk alarak nitelikli mesajlar verecek deseler inanmazdım.

Yönetmeninden Anlamalıydım!

Filmin yönetmeni Greta Gerwig, Ladybird ve Little Women filmlerini yönetmiş başarılı bir yönetmen. Açıkçası Barbie filmi dendiğinde hiç yönetmenine ya da senaristine bakmak içimden gelmedi. Önyargılıydım ve konu Warner Bros. olduğunda haklı olduğumu düşünüyorum. Böyle bir oyuncak filmi fırsatını kaçırmazlardı. Ortaya çıkacak ürünü hayal edebiliyordum. Fragmanı da tam destekler nitelikteydi. Filmin pazarlaması tam olarak düz, tatlı bir oyuncak filmi şeklinde yapıldı. Her yer pembe, neşeli, çeşitli zorluklar yaşayan Barbie ve Ken’in maceralarıydı. Ben nerden bilebilirdim altı dolu toplumsal eleştirilerin ve bunları abartılı eleştirenleri de eleştiren, yerinde mesajlar veren, oldukça keyifli bir film olduğunu?

Kadın Bakış Açısı

Noah Baumbach’in Marriage Story filminden gördüğüm başarılı diyalog yazımı ve senaryo kalitesi burada da mevcut. Greta Gerwig ile birlikte yazdıkları da belli oluyor. Bir kadının kaleminden ve gözünden çıkan bu derece önemli bir markanın büyük bütçeli filmini her zaman görmüyoruz. Farklı bir tat olduğu hemen anlaşılıyor çünkü ben bunu Marvel filmi Eternals’da da yaşamıştım. Kimsenin beğenmediği o güzel film, Nomadland’i çeken iki Oscar ödüllü yönetmen Chloé Zhao tarafından yönetilmişti. Filmin diğer Marvel filmlerinden daha karakter odaklı olduğu hemen anlaşılıyordu. Film farklı olduğu için eleştirildi. Düz Marvel seyircisi karakterler düzgün işleniyor diye sıkıcı dedi. Barbie kitlesinin de böyle olduğuna inanıyordum. Şimdiye kadar kazandığı para ve eleştirilerin olumlu olduğunu düşünürsek durum öyle değil. Barbie izleyicisi filmi cesaretinden dolayı övmüş ve kabullenmiş görünüyor.

Barbie Ne Anlatıyor?

Film 2001 Space Oddysey göndermesiyle Barbie’nin çocukların hayatlarına girişiyle ve günümüz feminist söylemlerinin işe yaramazlığıyla dalga geçerek açılıyor. Barbieland’de huzur içinde, dertsiz tasasız yaşayan Barbielerin ve Kenlerin dünyasını görüyoruz. Barbie’nin bir gün selüliti çıkıyor ve ayakları düzleşiyor. Bunu düzeltmenin yolu ise gerçek dünyada onunla oynayan kızı bulmakmış. Bizim Barbie’ye aşık olan avel Ken peşine takılıyor. Gerçek dünya beklediklerinin tam tersi gibi bir yer çıkınca bizim Ken, Barbieland dünyasında itilip kakılan ve hor görülen Kenlere ataerkillik gösteriyor. Birdenbire her şey değişiyor. Şimdi Barbie’nin geri dönüp bunu değiştirmesi ve öz farkındalık yaşayarak kendini bulması gerekiyor. Gibi bir konusu var. “Gibi” diyorum çünkü hikayenin aslında çoğu Kenle ilgili ve kendini ciddiye almadığı çok belli oluyor.
 
Barbie Sunar; Bir “Ken” Filmi

Ken’in hikayesi Barbie’yi etkilemek için rekabete girmesiyle başlıyor. Ken kendini yetersiz hissediyor. Barbie onu sevmediği için tüm hayatı sanki Barbie’yi etkilemekmiş ve onunla olmakmış gibi bir amaca dayandırmış durumda. Bunu toplumdaki ataerkil sağlıksız kafa yapısında da görüyoruz. Kadınları elde etmeyi kendine gaye belirlemiş, bunun için çabalamaktan gözü başka bir şey görmeyen erkekler buna ulaşamadıkları zaman kendilerini yetersiz hissediyor. Çevremde bile bu şekilde birçok örnek sayabilirim. Aslında vurgulanmak istenen mesajın vardığı nokta çok hoşuma gitti. I’m Kenough tişörtü giydiği ve “ben Barbie olmadan da kendi kişiliğimle varlığımı sürdürüp ben olabilirim, var olabilirim.” farkındalığına vardığı nokta oldukça tatmin ediciydi. Hatta sonrasında bağlanan kıytırık Barbie sonundan daha tatmin edici bir finaldi. Bu arada Ryan Gosling resmen filmi çalmış. Çok rahat çok profesyonel oynuyor. Yardımcı erkekte Oscar adaylığı bekliyorum ancak alması zor görünüyor.

Sözümü de Söylerim Paramı da Kazanırım

Oscar adaylığı demişken filmin şuan için Harry Potter Ölüm Yadigarları 2 filmini geçerek Warner Bros.’un en çok kazandıran filmi olması hem stüdyonun vizyonunu değiştirecektir hem de devam filmlerini kesinleştirecektir. Stüdyonun vizyonu demişken son zamanlarda pek iç açıcı filmlerle gelemediler karşımıza. Burada nitelikli yönetmene şans verip düzgün iş ortaya çıkaralım düsturunu benimsemeleri halinde söyleyecek sözü olan, daha aklı başında ve büyük bütçeli filmler görebileceğimizi düşünüyorum. Bu arada filmin pazarlaması için bolca para harcanmış. Gerçekten son zamanlarda herkesin sinemaya gitmek için can attığı bir film görmemiştim. Bu noktada Barbie markasının etkisi olsa da film için yapılan pazarlama daha genel kitleye yönelik, çerezlik bir film tadındaydı.

Barbenheimer

Barbie yılın en çok beklenen iki filminden biriydi. Christopher Nolan’ın yeni filmi Oppenheimer’ı daha büyük merakla bekleyen biri olarak Barbie yaptığı pazarlama sebebiyle ilgimi çekmiyordu. Warner Bros. rakip firmanın en çok beklenen filmiyle Barbie filmini aynı gün vizyona sokmak ve seyirci çalmak istedi. Bunun nedeni yıllardır Warner ile çalışan Nolan’ın istediği bütçeyi alamadığı için Universal ile anlaşmasıydı. Nolan bunu duyduğunda sinirlendiği söyleniyor. İki tarafın da beklediğinin aksine tematik anlamda birbirine zıt iki filmin aynı anda vizyona girip stüdyoların çatışma yaratmaları seyircilerin oldukça hoşuna gitti. İki filme üst üste aynı gün gidip bunu bir trend haline getirdiler ve ismine Barbenheimer dediler. Bu trend iki filmin de gişesini tabiri caizse uçurdu. Warner’ın en çok gişe yapan filmi Barbie, Nolan’ın ise en çok gişe yapan üçüncü filmi Oppenheimer oldu. Batman markasıyla yaptığı iki filmden sonra bir biyografi filminin böylesine gişe yapacağı beklenmiyordu. Birbirleri için kaldıraç görevi gören iki filmden tabii ki gişede kazanan, daha geniş kitleye hitap eden Barbie oldu.

Film Feminizmi Yüceltiyor! (mu?)

Bu kadar olay yaratan ve gişe yapan bir filmin içerdiği mesajlar hala konuşulmakta ve internete meme olmakta. Redditörler, aktivistler, red pillciler, sjwler vs. hepsi filmi kendi görmek istedikleri taraflardan görüp eleştirdiler. Bu yönünü bir de ben eleştirmek istiyorum. Öncelikle ben toplumsal eşitliğe ve her türlü inancın, ırkın, yönelimin toplumda eşit derecede hoşgörüyü hak ettiğini savunan biri olarak böylesine fanatik gruplara hiçbir zaman girmedim ya da onların fikirlerini desteklemedim. Bu filmde de aynısı oldu. Redpillciler; “kadınları yüceltiyorlar erkekleri toplumdan silmeye çalışıyorlar” dediler. Feministler de; “bizim davamızla dalga geçiyorlar” dediler. Sjwler; “bu ne böyle ataerkil film yapmışlar” dediler. Bunların hepsine hem katılıyorum hem de katılmıyorum. Evet film hepsiyle güzel şekilde dalga geçiyor. Ataerkillikle gerçek dünyadan kopan Ken’in kurduğu düzenle erkeklerin düşünce yapısına giydiriyor. Söylemlerle toplumda değiştirilemeyen kadın rolünü değiştirdiğini düşünen Barbie’ye gerçek dünya tokat gibi çarpıyor. Film bence oldukça dengeli şekilde saplayabildiği her yerden, her ideolojinin saçma yönlerine değiniyor. Sinemada gördüğümüz çakma feminizm propagandalarına çok güzel giydirirken, Mattel ile şirketlerin nasıl insanların ideolojilerinden para kazandıklarını ve kapitalizmin her ideolojinin üzerinde olduğu mesajını veriyor. Sonunda da bunların hepsi rahatsız, üzgün ve mutsuz olduğumuz için ortaya çıkan fikir ayrılıklarıdır diyor. Ben böyle güzel yedirilmiş ideolojik mesajları seviyorum. Bu filmin de eğlencesinden bir şey kaybetmeden, biraz kör göze parmak olsa da bunu başarabildiğini düşünüyorum.

Göndermeler ve Mattel

Mattel’in kapitalizm ve şirket eleştirisi olarak kullanıldığını söyledim. Bence bunun dışında filmde bir vasfı yok. Mattel yöneticileri oldukça aptal erkeklerden oluşuyor. Will Ferrel filmin komedi yönünü arttırsa da oldukça uzatıldığı gereksiz sahnelere sahip. Hele ki Barbie’nin kovalamaca sahnesi cidden böylesine kendini ciddiye almayan bir film için bile fazla absürt olmuş. Zaten Mattel yöneticilerinin gelip bunu böyle çekemezsiniz demesi üzerine ortalığı Warner Bros. yatıştırmış. Filmin ikinci yarısında Mattel’in filmden tamamen çıkarılması hem tempoyu dengelermiş hem de zaten fazlasıyla kalabalık olan bu filmi rahatlatırmış. Filmi rahatlatmak demişken filmden kesinlikle çıkarılmaması gereken, filme aşırı yakışan detaylar da bulunmakta. Örneğin göndermeler. Sinemanın kültlerine gerek saygı duruşu gerek yerme anlamı taşıyan birçok gönderme var. 2001 space oddysey, Matrix, The Godfather, Truman Show, Shining, Top Gun, Snyder Cut ve daha birçoğuna filmde göndermeler mevcut. Bunların yanında çok tatlı cameolar da bulunmakta.

Dünya’daki Pembe Rengi Bitiren Film: Barbie

Pazarlama çalışması olarak olay yaratan konulardan biri de; “Barbie filminin prodüksiyonunda o kadar fazla pembe renk kullanıldı ki dünyadaki pembe renk stoku tükendi.” olayıydı. Bu olayın doğrusu tabii ki dünyanın büyük boya tedarikçilerinin biriyle anlaşıp ellerindeki tüm pembe boya stokunu bitirmeleriymiş. Filmde Barbieland için gerçekten harika bir set kurulmuş. Set ve kostüm tasarımı ile Oscar alacağını düşünüyorum. Setler birebir olarak Barbie oyuncaklarından alınarak Margot Robbie’nin boyuna göre tekrar yapılmış. Barbie’nin rüya evi, arabası, kostümleri ve Barbieland’deki birçok şey gerçekten orda olan dekorlardan oluşuyor. Göz alıcı olmasının yanında eskimeyecek bir tasarım tercihi olmuş. Göz alıcı olan bir başka şey de dans sahneleriydi. Koreografilerini ve şarkılarla uyumunu çok beğendim. Müzikal seven biri olmamama rağmen eğlenerek izledim. Bu da filmi doldurmak için değil tempoyu ayarlayıp renk katmak için yapılmış.

Sonuç

Barbie’nin herkese hitap etmeyi başarırken içinde güzel mesajlar barındırdığını düşünüyorum. Hiç kimseyi üzmeden şakayla karışık doğru noktalardan eleştirisini yapıyor. Mesajı doğru almak isteyen zaten alıyor, fanatik olanlar ise anladığı halde anlamak istediği şekilde yorumluyor. Gerçek dünyanın erkekler için bir oyun alanı olduğu bu günlerde Barbieland gibi orta yolu bulmanın doğru olduğuna inanıyorum. Erkek üzerinden ya da kadın üzerinden var olma gibi temalara değinmesiyle farklı bir perspektif bulduğum film bana kadınlar üzerinden bir erkeğin kendini tanımlamaması gerektiğini aşılamayı başardı. Umarım bu fikir kendisini kadınlar üzerinden tanımlayan bütün erkeklere ulaşır. Mesajları dışında da seyir zevki yüksek bir film. Tabii ki eksikleri var. Sıkıldığım birkaç kısım, tempo eksikleri, zayıf bulduğum sonu ve tutarsızlıklar... ancak olmuş yanları daha ağır basıyor. Sonuç olarak bir markanın reklam filmi olarak başlayan film gerçek bir toplumsal özeleştiri filmi olmuş.  Buradaki övgü tabii ki yazar ve yönetmenin. Onların vizyonundan çıkan bu keyifli yapımı herkese tavsiye ediyorum. Önyargılı olmadan açıp izleyin. Pişman olmayacaksınız. Ayrıca Margot Robbie gerçekten çok güzel bir kadın. 8/10




Yorumlar

Popüler Yayınlar